3 Nisan 2009 Cuma

DESA Direnişine MAZLUMDER Desteği...


DESA’da 8 yıllık işçi olarak çalışırken sendikaya üye olduğu ve arkadaşlarının da üyeliği için toplantılar düzenlediği gerekçesiyle işten atılan Emine Arslan dün ODTÜ Siyaset Bilimi Topluluğu tarafından düzenlenen panele katılmak üzere Ankara’ya geldi. Paneli çok sayıda ODTÜ’lü öğrenci ve akademisyenin yanı sıra Mazlumder Ankara Şube Başkanı Üstün Bol, Başkan Yardımcısı Esra Duru ve İHH Ankara Şube Başkanı Erkan Halıcı da izledi. DESA İstanbul’da 262 gündür direnişini sürdüren Arslan ve Arslan’ın üyesi bulunduğu Deri-İş Sendikası Uzmanı Nuran Gülenç uzun soluklu mücadelelerini anlattılar. Arslan’ın mücadelesi DESA’nın İstanbul’daki fabrika ve satış mağazasında sürerken Düzce’deki DESA fabrikasında da 341 gündür direniş devam ediyor.

Arslan, DESA’da çalıştığı 8 yıl boyunca çalışma koşullarının zorluğunu, işe girdiğinde bir süre sigortasız çalıştırıldıkları için SSK müfettişlerinden kaçırıldıklarını anlattı. Fazla mesai konusunda işyerinin herhangi bir sınırlaması olmadığına dikkat çeken Arslan, 2 gün 1 gece ayakta çalıştıklarını, 240 saat mesai yaptıkları halde kendilerine sorulursa sadece 10 saat mesai yaptıklarını söylemeleri yönünde işveren tarafından baskı yapıldığını dile getirdi. Arslan, çalıştığı süre boyunca işten en erken 22.00-23.00 sularında çıkabildiklerini, kendileri ya da çocukları hasta olduğunda izin alabilmelerinin mümkün olmadığını, insan sağlığına zarar veren birtakım kimyasallarla çalışmalarına rağmen kendilerine kâğıt maske bile verilmediğini anlattı.

Arslan, işverenin anlaşmalı olduğu yerli ve yabancı ünlü markaların fabrika ve işçilerin çalışma koşullarına ilişkin bazı kural ve kısıtlamaları bulunması yüzünden bu marka yetkililerin fabrikaya geldiği günlerde özel hazırlıklar yapıldığını dile getirdi. Arslan, bu zamanlarda kendilerine maskeler dağıtıldığını, tehlikeli kimyasalların ortadan kaldırıldığını, örneğin bazı firmaların elle dikiş istememeleri yüzünden iğne vs. malzemelerin saklanmasının istendiğini, bunlarla yakalanan işçilerin ceza aldığını söyledi.

Bu ve buna benzer kötü çalışma koşulları yüzünden kendisinin hakkını aramaya karar verdiğini ve bunun için sendikaya üye olduğunu ifade eden Arslan, her şeyin bu üyelikle başladığına dikkat çekti. Arslan, “Sendikaya üye olmamın ardından bana tuzak kuruldu. Yeni gelen işçilere iş öğretecek kadar becerikli görülen bana aynı gün içinde iki kez hatalı iş yaptığım gerekçesiyle uyarı verildi. Ağza alınmayacak küfürler işittim. İşten atıldım. Birtakım belgeler imzalatmak istediler. İmzalamadım, alacaklarımı ve tazminatımı istedim, ödenmedi. Bana ‘DESA’nın bugüne kadar tazminat ödediği görülmüş mü?’ dendi” cümleleriyle yaşadıklarını anlattı.

Bundan sonraki süreçte işvereni, ustabaşıları tarafından evine kadar defalarca izlendiğini anlatan Arslan, yaşadığı mahallede komşularının kendisine çok destek olduğunu belirtti. Sadece 2 direnişçi için fabrika önüne 6 otobüs Çevik Kuvvet polisi getirildiğini anlatan Arslan, arkadaşlarıyla iletişimini kesebilmek amacıyla örneğin Cuma namazına giden işçilerin polis eşliğinde, hatta arabalarla değişik camilere taşınmaya başlandığını da söyledi. Direnişi sırasında arkadaşlarının kendisine destek olmaktan çekindiklerini dile getiren Arslan, selamlaştığı kişilerin dahi kameralarla izlenerek işveren tarafından uyarıldığını belirtti. Arslan mücadelesinden vazgeçmesi için kendisine değişik teklifler getirildiğini, İstanbul’u terk etmesi için imkânlar önerildiğini aktararak son olarak kızının evlerinin önünden kaçırılmak istendiğini, bu girişim başarılı olamasa da kızının psikolojisinin bozulduğunu ifade etti.

Sendikaya üye olduğu için işten atıldığının mahkeme tarafından karara bağlandığını ancak bu kararın işveren tarafından temyize götürüldüğünü anlatan Arslan, patronlarının bu süreçte kendilerini küçük düşürmek, itibarsızlaştırmak amacıyla hakaretler ettiğini son olarak Ergenekoncu olmakla da suçlandıklarını söyledi. Arslan, bir televizyon kanalının ETÖ itirafçılarından birinin ifadesine dayanarak isim vermeden İstanbul’da bir deri fabrikasında yapılan eylemlerin ve bu eylemleri destekleyen sendikanın krizi derinleştirmek amacına hizmet ettiği iddiasını ortaya attığını söyledi.

Arslan’ın ardından söz alan Deri-İş Sendikası Uzmanı Nuran Gülenç, 1200 işçisi, yurt içinde çok sayıda fabrika ve şubesi ile yurtdışında da satış mağazaları bulunan DESA’nın uluslar arası üne sahip firmalar için üretim yapan bir deri fabrikası olduğunu anlattı. Gülenç, MÜSİAD üyesi bir aile şirketi olan DESA’nın sahibinin, hükümetin üyeleri ile iyi ilişkiler içinde bulunduğunu söyledi. Bu ilişkilerin işverene bir hareket rahatlığı sağladığına dikkat çeken Gülenç, işverenin sendikanın fabrikadaki faaliyetini engelleyebilmek amacıyla yasal olmayan yollara başvurduğunu anlatarak, bu süreçte jandarmanın dahi işverenden yana bir tavır takındığını söyledi. Kendilerinin sendika olarak Düzce DESA’daki direniş ve olaylarla ilgili Düzce Valiliği ve belediye ile görüşmek istediklerini ancak bu tarihe kadar randevu verilmediğini ifade eden Gülenç, valiliğin de belediyenin de direnen işçileri tek tek arayarak bu işten vazgeçmeleri yönünde ikna etmeye çalıştıklarını aktardı. Başlangıçta kadın işçilerin kendilerini işçi olarak değil de eve ek gelir getiren kişiler olarak gördüklerini anlatan Gülenç, sendika olarak önce bu anlayışın üstüne gittiklerini de anlattı.

Gülenç, DESA’da olanları duyurmak amacıyla bu firmadan ürün alan uluslar arası markalarla iletişim kurduklarını ve muhataplarını yaşanan hak ihlalleri ile ilgili bilgilendirmeye çalıştıklarını ifade ederek, bu firmaların özellikle düşük maliyetler yüzünden tercih ettikleri Türkiye ya da benzer ülkelerde işçilerin kötü çalışma koşullarını görmezden geldiklerini söyledi. Bu aşamada sendikalardan daha hızlı hareket edebilen tüketici derneklerinden çok büyük yardım aldıklarına dikkat çeken Gülenç, Uluslar arası Tüketici Derneği’nin bu süreçte eylem yapmak için kendilerine çok destek verdiğini ifade etti. Prada, Marks&Spencer gibi firmaların DESA’nın ürünlerini sattıkları bilgisini veren Gülenç, 16 Kasım’da CCC’nin desteğiyle uluslar arası bir kampanya başlattıklarını ve bu doğrultuda Prada’nın Fransa’daki mağazası önünde Emine Arslan’ın da katılımıyla bir proteste eylemi gerçekleştirdiklerini söyledi.

Fransa dışında İspanya, İtalya ve İngiltere’de de eylemler yaptıklarını anlatan Gülenç, bu ülkelerdeki mağazalarda çalışan işçilere DESA Türkiye’de yaşananlar hakkında bilgi verdiklerini ifade etti. Gülenç girişimleri neticesinde DESA işvereninin 19 Aralık’ta sendika ile masaya oturduğunu ancak beş günlük görüşmelerin herhangi bir sonuca ulaşamadığını bildirdi. Uluslar arası girişimleri sayesinde Marks&Spencer’ın bağımsız bir denetimciye fabrikayı denetlettiğini ve kötü çalışma koşullarını tespit ettiği için siparişlerini dondurduğunu anlatan Gülenç, aynı şekilde İspanya’daki mağazanın da fabrika koşulları iyileştirilene kadar DESA ürünlerini almayacağını açıkladığını söyledi.

Bu süreç sırasında sendika hakkında ETÖ’ye destek olduğu iddiasıyla bir televizyonda haber yapıldığına, sendikanın web sitesinin 9 kez çökertildiğine, ana bilgisayarın çalındığına dikkat çeken Gülenç amaçlarına ulaşana kadar mücadeleye devam edeceklerini ifade etti. Arslan dışında 25 işçinin daha sendikal nedenlerle işten atıldığının mahkeme tarafından tespit edildiğini ancak işverenin bu kararı temyize götürdüğünü hatırlatan Gülenç, DESA direnişi ile dayanışmak için Türkiye’den ve dünyadan mektuplar aldıklarını, ziyaretçiler geldiğini, İstanbul’da DESA mağazaları önünde iki haftada bir protesto eylemleri düzenlendiğini söyledi.

Konuyla ilgili bir kamuoyu oluşturmayı başardıklarını aktaran Gülenç, nihai hedeflerini; atılan işçilerin geri alınması, boşta geçen sürenin işçiler için maddi olarak telafisinin sağlanması, işçilere örgütlenme özgürlüğü tanınması ve bundan sonraki görüşmelerde sendikanın muhatap alınması olarak özetledi. Gülenç bu hedeflere ulaşmak için çalıştıklarını ve umutlu olduklarını ifade ederken, ancak gelinen noktanın da sendikal mücadele için önemli olduğuna dikkat çekti.

Daha sonra panelin soru cevap kısmına geçildi. Emine Arslan, eşinin mücadelesinde kendisine destek olup olmadığına dair bir soruya, “Biz içeride kötü çalışma koşulları altında çalışırken birçok eş bundan haberdar olmuyor, bazıları evlerinde dinleniyor. Şimdi biz hakkımızı almak için mücadele ederken onların bize destek olmasını bekleriz. Benim eşim bana sonuna kadar destek oldu. Ben emeğime sahip çıkmak istedim ve çıktım” dedi. Arslan, ekonomik krizle ilgili bir soruya da, “Kriz bahanesiyle büyük işverenler kendilerini daha da büyütüyor. Küçük esnaf yok oluyor” cevabını verdi.
Esra Duru
Başkan Yardımcısı